03 May 2015

Baltimore’da Şiddet Gündelik, İsyan Şimdi – Emre Çetin Gürer

Yine polisin, cömert tabirle, şaibeli bir şekilde ölümüne sebebiyet verdiği gencecik bir insan. 12 Nisan’da polisle “göz göze gelip” kaçtığı için hırpalanarak tutuklanan, sonra göz altındayken omurgası “açıklanamayan” bir şekilde kırılan ve bir hafta komada kaldıktan sonra 19 Nisan’da hayata veda eden 25 yaşındaki Freddie Gray. Amerika’da her yıl polis tarafından öldürülen yüzlerce Afrikalı-Amerikalı’dan, beyaz ırk üstünlüğüne dayalı sistem tarafından suçsuzluğu kanıtlanana kadar suçlu sayılan siyahi bedenlerden yalnızca biri. Sorumlu polis veya polislerin hakim önüne çıkacakları bile şüpheli. Geçen yaz ABD’nin Ferguson şehrinde güpegündüz polis kurşunuyla öldürülen Michael Brown’ın ve New York’ta “nefes alamıyorum!” diye bağırırken boğazı sıkılarak yere yıkılıp tutuklanan Eric Garner’ın katili polisleri video kayıtlarına rağmen kollayan bir sistemin bu sefer adaleti sağlayacağını ummak saflık olur. Bugün sokaktaki Baltirmorelular, Ferguson ve New York’ta siyasi bir harekete dönüşen direnişteki yoldaşları gibi bu gerçeğin farkındalar. Gray’in ölümünden bu yana Batı Baltimore’da başlayan protestolar devam ediyor ve geçtiğimiz pazartesi cenaze töreninin ertesinde protestocular polisle çatışmaya ve onları kolektif olarak baskı altında tutan bir yapının fiziki sembollerini ateşe vermeye başladılar.

Protestolarının isyana dönüşmesinin ciddi bir arka planı var. Baltimore, sınıf ve ırk temeli üzerinde ABD’nin en bölünmüş şehirlerinden birisi. Beyazların yoğunlukla yaşadığı merkez liman bölgesi ekonomik olarak da üst sınıflara mahsus ve mutenalaştırılmış. İşyeri Geliştirme Bölgeleri (Business Improvement District, BID) adı altında özelleşen belediye servisleriyle şehrin kaynakları bu merkezlere tahsis edilmiş. Siyahlar ise endüstrinin de bölgeden (daha da ucuz iş gücü olan deniz aşırı bölgelere) göç etmesiyle güvencesizleştirilip işsizliği %50’lere varan, eğitim ve sağlık altyapıları kaynak bulamayan batıya ve kuzey Baltimore’da oluşan gettolara itilmiş. Freddie Gray’in hayatını geçirdiği ve tutuklamanın gerçekleştiği Sandtown-Winchester bölgesi bunun en iyi örneklerinden birisi. Angela Davis’in hapishane endüstrisi diye adlandırdığı, siyahların nüfusa oranla misliyle fazla hapsedildiği kar odaklı özel hapishanelere ABD’de en çok mahpus gönderen bölge de bu. Polisin vatandaşlara ırkçı muameleleri ve orantısız güç kullanımları burada gündelik hayatın bir parçası olmuş. Öyle ki, 2011-14 arasında mahkemelere taşınıp ceza alan polis şiddeti vakalarından bile mağdurlara 6 milyon dolara varan tazminatlar ödenmiş.

Bütün bu bağlamın yapısal ve gündelikleşmiş şiddeti ise ABD ana akımında mümkün olduğunca yok sayılıyor. Pazartesi başlayan nümayiş ve çatışmalar işaret edilip günbegün yaşanılan baskı ve eşitsizliğe sabrı kalmamış kalabalıklar ana akım medya kanalları ve devlet otoriteleri tarafından şiddetin mesulü olarak gösteriliyor. Baltimore Belediye Başkanı Stephanie Rawlings-Blake Salı günü bölgede olağan üstü hal ilan etmeden isyancıları “haydutlar” diye yaftalarken, Baltimore polis locası daha da ileri gidip, adını kölelik döneminde siyahların beyaz kitlelerce yargısız infazından alan “linç güruhları” tabirini kullandı. Fox News gibi sağın popüler kanalları da yağmalanan dükkanlardan malzemelerin çalınmasını tekrar tekrar ekranlara taşıyıp öfkeli kitleyi oportünist vandallar olarak resmetmekte. Bütün bu ideolojik temsilin temel işlevi, isyanın sosyo-ekonomik arka planını silikleştirip siyasi karakterini görmezden gelmek. Böylece hem isyanı bastırmada kullanılan orantısız güç hem de ayaklanmalar sonrasında bölgede uygulanacak olan baskı ve planlı terk etme politikaları meşrulaştırılabiliyor.

Tartışmanın otoriter sağ kanadında yerleşik şiddetin mağdurlarını gösterisel şiddetin failleri olarak mimleyen bu ideolojik tersyüz ediş devam ederken, liberal sol kanadında ise beyaz orta sınıf ayrıcalıklarından kendilerinde harekete yol gösterme ehliyeti bulan strateji hamileri boy göstermekte. Özetle, polis arabası yakmak, dükkan taşlamak gibi “barbar” eylemlerle bir yere varılamayacağını salık veren bu anlayış, hak verdiklerini söyledikleri başkaldırının barışçıl eylemlerle ifadesini bulması gerektiğini vurguluyor. En makul hallerinde, 1960’ların sivil haklar hareketi önderlerinden Martin Luther King’e atıfta bulunan bu yaklaşım, hak kazanımlarının onun şiddet karşıtı yolundan geçtiğini öğütlüyor. Temel hataları ise King’in meşhur “Öteki Amerika” konuşmasında ifade ettiği “isyanın, sesi duyulmayanların sesi olduğu” gerçeğini görmezden gelmeleri. Freddie Gray için düzenlenen geniş katılımlı barışçıl protestoların medyada yer bulamamış olması bir yana, şiddet karşıtı hareketlerin siyasi kazanımlarının tarihsel olarak şiddetli isyan ve hareketlerle başladığı veya onlara eşlik ettiği diğer yana.

Bugün kayda değer soru ise, Ferguson’la siyasi karakterini bulan “Siyah Hayatlar Önemlidir” hareketi, Baltimore isyanıyla nasıl bir ivme kazanacak ve uzun vadede şiddetin yapısal hallerini bertaraf edebilecek organizasyonel formları geliştirebilecek mi?


Bu yazı, 3 Mayıs 2015 tarihinde Birgün Pazar‘da yayınlandı. Erişim: http://www.birgun.net/news/view/baltimoreda-siddet-gundelik-isyan-simdi/17468