Finansallaşma ve Borç Araştırma Ağı (DE-FIRE) – Ümit Akçay & Bert Azizoğlu
in DE-FIRE,Ekonomi,Emek,Medyada RIT,Politik Ekonomi
Türkiye’de milyonlarca insan krediyle ev, araba ve uçak bileti alıyor; bedelli askerlikten faydalanıp, çocuklarının eğitimini, ailesinin sağlık masraflarını karşılamaya, hatta kredi borcunu ödemeye çalışıyor. Milyonlarca insan her gün cep telefonlarına gelen mesajlar, yol kenarındaki afişler ve televizyon reklamlarındaki tatlı vaatlerle biraz daha borçlanmaya çağırılıyor.
Devlet ekonomideki tıkanmanın önüne geçebilmek için bir yandan özel borcu teşvik ederken yakın zamanda kimliği belirsiz bir faiz lobisiyle mücadeleye de tutuşmuş durumda. Öte yandan sorunlu ve tartışmalı mega projelerin kredilerine kefil olarak ülkeyi muğlak bir geleceğe sürüklüyor. Şirketler ise ülkeye akmaya devam eden sıcak parayı devletin inşaat ve enerji alanında yarattığı rant alanlarına yönlendirmek için amansız bir rekabete tutuşmuş durumda.
Türkiye’de ve dünyada toplumun, şirketlerin ve devletin bugünü ve yarını borç dinamikleri üzerinden şekilleniyor. Finansallaşma, sanayileşme sonrası dönemin bu boyutunu incelemek adına araştırmacılar arasında rağbet görmekte. Yeni kurulan Finansallaşma ve Borç Araştırma Ağı ile bu konuları Türkiye özelinde çalışan araştırmacıları bir araya getirmek, müşterek girişimlerde bulunmak ve araştırmacıların bu konuların paydaşları ile iletişimini kolaylaştırmayı amaçlıyoruz. Bu yazıda ağımızın gündeminden bir kesit sunarak finansallaşma perspektifinin önemini vurgulamayı umuyoruz.
BORCUN TARİHİ
Borç, insanlık tarihinin her döneminde farklı şekillerde var olan bir toplumsal fenomen. Kayıtlardaki geçmişi tarihi Mezopotamya medeniyetlerine kadar gidiyor. Hatta David Graeber’in “Borç: İlk 5000 Yıl” isimli kitabında tanımladığı üzere borcun paradan önce bile yaygın bir şekilde var olduğunu söylemek mümkün. O günlerden bugüne borç bireysel, sınıfsal ve toplumsal ilişkileri tanımlayan bir karaktere sahip. Haliyle insanlık tarihini halkın hükümdarlarla, ümmetlerin din erbabıyla, çiftçilerin tüccar sınıfıyla, devletlerin de finansörleri ile kurdukları borç ilişkileri üzerinden de irdeleyebiliriz.
MODERN ZAMANLARDA BORÇ
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde sistemin gittikçe artan sorunları önce devlet maliyesinin bozulmasına, mevcut çarkların borçlarla döndürülmesine vesile oluyordu. Fakat zaman içinde bu borçluluk ilişkisi Osmanlı İmparatorluğu ile finansörleri arasındaki ticari bir anlaşmadan Osmanlı imparatorluğu’nun başta vergi olmak üzere birçok hayatı önemdeki faaliyet alanına tesir edecek bir şekle evrildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin yakın tarihinde 1960’lı yıllarla birlikte İMF’nin koşullu borç anlaşmaları gündemimizde girdi. 1980’lerden sonra bu anlaşmalar daha da sıklaşırken İMF’nin 2000’lerin başına kadar verdiği borçlar aracılığıyla ülke ve ekonomi yönetimine yaptığı etkiler, tarihin bu anlamda tekerrür etmese de en azından kafiyeli bir şekilde ilerlediğini gösteriyor.
KAMU BORCUNUN ‘ÖZELLEŞTİRİLMESİ’
1990’lar boyunca yüksek enflasyonu ve kamu borcunu dizginlemek amacıyla uygulanan yüksek faiz odaklı para ve kamu bütçe disiplini politikaları, 2000’li yıllarda yerini düşük faiz ve özel borcun teşvikine bıraktı. Dolayısıyla 2000’li yıllarda pek çok şey gibi borç da özelleştirilmiş oldu. Borcun özelleşmesi, borçlanmanın kamu dışında artması anlamına geliyordu. Bunun bir ayağı özel şirket borçluluğu iken, diğeri hanehalkı borçluluğunun artmasıydı.
EMEKÇİLERİN BORÇLANMASI
Gelirlerin harcamalar kadar hızlı artmadığı, devletin özel borcu teşvik ettiği, bankaların da tüketim kredisi pazarlamasına odaklandığı bir ortamda, tüketimin borçlanarak gerçekleşmesi kaçınılmaz bir hal aldı. Bu anlamıyla borçlanma çoğu zaman kişilerin tercihlerine atfedilse de, insanları borca yönelten yapısal değişimler ve kurumsal sorumlulukları vurgulamak büyük önem arz ediyor. Toplumun büyük bir kesiminin gelirlerinin artmadığı bir ortamda kişilerin belli bir hayat standardını korumak ya da daha da kötüleşmesini önlemek için borçlanmak zorunda oldukları için emek – borç – tüketim ilişkilerini kapsamlı bir şekilde irdelemek farz.
BORÇLANMA VE EMEK HAREKETİNİN KAPASİTE YİTİMİ
Hanehalkının ve emekçilerin giderek borçlanmasının önemli sonuçları var. Öncelikle borçların arttığı bir ortamda işsiz kalmak sadece işsiz kalmak anlamına gelmiyor. Mevcut borçların da ödenememesi ihtimalini doğuruyor. Bu ihtimal, borçlu çalışanların Soma örneğinde olduğu gibi daha kötü çalışma koşullarına, daha düşük maaşlara razı olmalarını beraberinde getiriyor. İkincisi, artan borçlanmanın genel olarak hak mücadelelerinin genişlemesinin önünde önemli bir engel olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin 10 yıllık ev kredisi almış bir çalışan, çoğu zaman daha “uyumlu” bir birey olmayı yeğlemek zorunda kalacaktır. Üçüncüsü, artan borçlanma, kişilerin kaderlerinin piyasasın kaderiyle daha çok ortaklaşmasını beraberinde getirmektedir. Bu ise, siyasi istikrarın ekonomik istikrarın temeli olduğu düşüncesiyle birleştiğinde, siyasi iktidara açılan bir krediye dönüşmektedir. Sıraladığımız tüm bu unsurları bir araya topladığımızda, artan borçlanmanın emek hareketinin kapasite yitimine neden olduğunu söyleyebiliriz.
KONUT SEKTÖRÜ VE BORÇLANMA
Her ne kadar hanehalkı borçlanması içinde tüketici kredileri önemli bir yer tutsa da, tek seferde çok daha yüksek bir borcun altına girildiği için konut kredileri, bireysel borçlanma içinde önemli bir yer tutuyor. Özellikle 2000’lerin ikinci yarısında yapılan düzenlemelerle uzun vadeli kredilerin mümkün hale gelmesi, konut ve bankacılık sektörlerinin bütünleşmesiyle finans-inşaat kompleksinin ortaya çıkmasına neden oldu. TOKİ eliyle desteklenen bu süreç büyük ölçüde kent rantının yaratılması ve yeniden bölüştürülmesine yarıyordu. Bu yolla inşaat sektörünün canlandırılması ve bunun ekonominin geneline yayılması bekleniyordu. Tüm bu döngü ise hanehalkı ve şirketlerin borçlanmalarına dayanıyor.
KAPİTALİZM ÖTESİ OLANAKLAR
Yukarıda kısaca özetlediğimiz başlıklar, Finansallaşma ve Borç Araştırma Ağı’nın ele alacağı konulardan sadece bazıları. Bunların yanında, finans ve kredi alanında kapitalizm sonrası pratiklerin nasıl olması gerektiği, müşterekleştirme ve kamusallaştırma perspektifinin finansa uygulanmasının olanakları gibi konular da üzerinde duracağımız alanlar arasında yer alıyor.
* Bu yazı Finansallaşma ve Borç Araştırma Ağı üyeleri tarafından BirGün Pazar Eki için kaleme alınan yazılardan biri. İlk olarak BirGün Pazar Eki’nde 12 Nisan 2015 tarihinde yayınlanmıştır. İrtibat için: http://riturkey.org/hakkimizda/iletisim/